18 Temmuz 2011 Pazartesi

AŞK HİÇ BİTER Mİ?

Yok, aşk hiç bitmez de bir duraktan ötekine geçerken arada form değiştirir. Çünkü yenisi gelene dek eski aşkın anıları gelene ikram edilecek güzel bir şarap olma yolunda mayalanmaya durur. Sen izin verirsen şayet, zayıf ve yalnız anlarında, sırtını karşılığı bulun(a)mamış beklentilere sürterek kaşınır ve kendini süre...kli kanatır durur… Ta ki yeni bir aşk ufukta görünene dek…

Yeniden aşık olunca, eski aşk işte o zaman sahiden biter. Yenisi başlamıştır çünkü. Gülümseyerek anarsın artık geçmişi; zira kimyan değişmiştir.

Canı hala acırken, yaraları kanarken, kimse gün gelip bitip gidenin yarattığı acıları unutabileceğine inanmaz. Acıdan çok boşluktur derinden zonklayan. Ama sonra aniden, kişisel geçmişinin değerli bir parçası oluverir bu yaşananlar. Seni sen yapan yaşantılar kervanına bir denk daha eklenir; “Kalır bir yastık oyasında, bir dolmuş sırasında…”

Arada sırada anımsanır buruklukla ya da gülümseyerek… Şayet yolu senden geçenlerle yaşadığın şeylerin sana kattıklarından minnettar olabilecek kadar içselleştirebilmişsen bu deneyimi düze çıkarsın. Karşındakine (kendi olma ve mutlu olma hakkını sensiz kullanarak yola devam etti, gönlü değişti ve başka yöne aktı diye) kızmayacak kıvama geldiysen, sen de artık gülümseyerek anabilirsin geçmişi. Unutma, gönlü değişip, gün gelip başka yöne akan sen de olabilirdin. O zaman da bu kadar kanayacak mıydı kalbin?

Peki iki aşk arasında insanın canını bu kadar acıtan nedir?

Karşındakine kendinden çok değer yükleyip, kendi isteklerini göz ardı etmişsen,

Karşındaki mutlu olsun diye “öğrenilmiş” sürü sepet artistik ve zorunlu hareket yapıp, kendin olmaktan vazgeçmişsen,

Duygularını içinde tutup tutup, temiz bir kapanış yapamamış isen,

Karşındakinin fikrini almadan, kendi duygularının şiddeti ile sevdiğin ile ilintili çok fazla beklenti beslemiş isen…

Listeyi sen yaşadıklarına göre uzatabilirsin…

Listeye her yazdığın cümle seninle başlar, seninle biter… Çoğu kere tek kişilik bir serüvendir zira yaşanan… Sende başlayıp yine sende biten…

Aşk bitmez.. İlişkiler biter.

Aşk her daim oradadır. Senin hazır olup, tekrar kapısını çalmanı bekler ve kapıyı çalınca seni (t)aşkınlıkla içeri buyur eder.

Şimdi canın yanıyor diye gün gelip geçeceğine ve tekrar aşkın kapısında kendini buluvereceğine dair ümidi kaybetmemek lazım.

ÇÜNKÜ AŞK HİÇ BİTMEZ…

DETEYLARA DİKKAT EDERSEK...

HAYATIMDA ilk önce 'sev'meyi öğrendim.Çünkü sevdikçe kendimi hissettiğimi öğrendim.
'Affet'menin ne olduğunu anladım ve affetmenin,yeni insanlar kazandırdığını gördüm.
Bir gün geçmişe baktığımda 'pişman'lığımdanüzülmediğimi gördüm,bunları ben yaşadım çünkü. Birisini 'hatır'lamanın aslında ufak bir telefon görüşmesi kadar basit olduğunu biliyorum artık.
Aslında bana 'değer ver'en insanlarda olduğunu anladım.
Birisini kırdıktan sonra 'özür dile'menin,beni ben yaptığını anladım.
'Sen benim için önemlisin'kelimesinin,verebilecek en büyük hediye olduğunu fark ettim.
Bir yerden sonra kelimelerin mana ifade etmediğini biliyorum.
Sahilde yürür ve düşünürken,birinin de beni 'düşün'düğü duygusu beni sevindiriyor.
'Mutlu ol'manın, aslında bir kedinin güzel bir anını yakalamak kadar basit olduğunu anladım.
Kaçırdığım fırsatların bana yeni fırsatlar yarattığını gördüm.
Yıldızların benim için parladığını görmeyen gözlerim,gün geldi hayatımdan kayan yıldızların gömüldüğü maziyi unutması gerektiğini anladım.
Gözlerin,kelimelerden daha önemli olduğu ve yalan söylemediklerini biliyorum.
Hayatımda yanımda görmek istediklerimi yanımda göreceğim,çünkü onların bana değer verdiklerini biliyorum.
Telefonun 160 karakterine, üzüntünün,mutluluğun,sıkıntının,sığdığını gördüm.


YAŞAMIN YAŞAMAYA DEĞER OLDUĞUNU VE İSTERSEM MUTLU OLACAĞIMI ÖĞRENDİM...

GERÇEK SEVGİYE EN İYİ ÖRNEK

KLİNİKTE oldukça yoğun bir sabahtı. . .Saat 08:30'da,tahminen seksen yaşlarında bir adam başparmağındaki dikişleri aldırmak üzere içeri girdi.Çok acele davranması gerektiğini,saat tam 09:00'da bir randevusu olduğunu söyledi.Kendisiyle ilgilenecek olan doktorun yokluğu telaşa vermişti onu.Heyecanını hissetetim ve kendisine,oturmasını söyledim.Çünkü tedavisinin bitmesi ve onun birisini görmesi en azından bir saat sürerdi.
Saatine baktığını görünce,başka bir hastam da olmadığı için yarası ile ben meşgul oldum.Tetkik ettiğimde,yaranın çok güzel iyileştiğini görünce doktorlardan birisine bantları açmasını ve yeniden sarmasını söyledim.Yaranın tedavisi esnasında konuşmaya başladık.Bu kadar acelesi olduğuna göre,bu sabah bir doktorla randevusu olup olmadığını sordum.Bana,"Hayır. . ." dedi.Bakımevine gidip,eşi ile kahvaltı etmek için acelesi olduğunu söyledi."Eşinizin sıhhati nasıl?"dediğimde bana:"Orada uzun süredir kalıyor.Alzheimer hastalığının bir kurbanı. ."dedi.
Konuşurken yarasını da sarmış oldum ve karısı onu beklerken biraz da geç kalmış olmasından dolayı,"Eşiniz endişe duyar mı?dediğimde,"Beş seneden beri benim kim olduğumu bilmiyor yani beni tanımıyor"dedi.Şaşırmıştım."Sizi tanımadığı halde,yine de her sabah onu görmeye mi gidiyorsunuz?"derken,elimi okşayarak gülümsedi.
"O beni tanımıyor ama ben halen onun kim oluduğunu biliyorum..."

..............

Yıllar önceydi, gençtim şimdi-kim-den ve kim-dim ney-dim, her üfürüşte sestim,
bişey oldu sonra bi-şey işte, olmalımıydı yoksa olağanmıydı çözemedim hala,
aşktı sanki, lakin acıtıyordu ! sevinçti - üzüyordu, bi-şeydi yani işte çözemedim ney-di.
Yıllar hızlı geçmiş aslında ama bana durağan gibiydi,
baktım az önce, uyuyordu, çok güzeldi, be...nden di, ben-siz di,
di mi diyordu uyanıkken gözleri, benim di mi ?

Ezan sesleri kaplıyor sabahı, çağırılan ben miyim ?
ben-siz bırakıp ta gideyim ! gidemem ki gidersem ne yapar ?
Uyanınca tatlı rüyalarından, açınca gözlerini, görmek istemez mi?
aramaz mı her gece saçlarını tarayan şu yorgun ellerimi ?
ECRENAŞK demiştik doğduğunda, yaradan dan lütüf idi anlamı.......

HER ŞEY SENDE GİZLİ

Yerin çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;


Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,


Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..


İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN . . .

AŞK ÖZGÜRLÜKTÜR

Aşk yazıları yaz diyorlar. Daha çok okunuyormuş… Öyle siparişle oluyor mu bu işler? Bilemiyorum..Zaten aşk ha diyince yazılabilen bir konu mu ki? Başkasını bilmem ama ben yazamıyorum.
Aşk diyince duruyorum..Her konuda bir sürü laf üretebilen ben, konu aşk’a gelince kelimelerin yetersiz kaldığını hissediyorum. Öyle derin kesen bir konu bu.. Ne desem az ,ne söylesem eksik…  Herkesin aşktan anladığı farklı, herkesin yaşadığı farklı..çok subjektif bir konu… yazılmıyor işte öyle kolay kolay..çıkmıyor..takılıyor..tıkanıyor…
Aşk ne zamana , ne süreye , ne uyuma , ne yaşa başa ne de herhangi bir şeye bağlı ..bağımsız bir duygu.. Bilinçsizce kendimizi özgür bıraktığımız tek alan… Bilinçaltımızın tüm ezberletilmiş kurallara karşı çıkarak bir göz kırpma süresi içinde özgür hissetme, davranma, seçme hakkı tanıyarak bize oynadığı bir oyun… Tüm görüşmelere, yazışmalara, sevişmelere rağmen aslında sadece bir an’da hissettiğimiz... O özgür an’ın çoşkusunun peşinden sürükleniyoruz , tekrarını bekleyerek, arzu ederek… Aslında tüm aşk o bir an’da gizli.. Bu bir söz, bir bakış, bir dokunuş, bir gülümseme, bir duruş velhasıl herhangi bir şey olabilir aşkın kilidini açan. Herkesin ki kendine göre değişken, herkesin ki kendine göre derin…
En uzun ilişkilerin en derin aşklar olması gerekmez, en dip dibe yaşananların da..Belki en uzağınızda olan, belki de çok az konuştuğunuz biri de olabilir o. Eros’un size aşk okunu fırlattığı o an’da, kendinizi her baskıya karşı özgür bıraktığınız o an’da yanınızda olandır. Size tüm dünyaya meydan okuma hissi verebilen, ruhunuzu zincirlerinden kurtarıp kafesinizin kapısını açandır. Kafesinin kapısını açık bulan kuşların bocaladığı gibi bocalamamız bundandır..Kimimiz bildiğimiz yer diyip eşikten özgürlüğe uçmaz, olduğumuz yerde oturur kalırız, kapımız açık..Kimimiz ise bilinmez ama özgür gökyüzüne doğru uçarız, midemizde kelebekler uçuşarak… O kafes ise hep orada bekler bizi,kapısı açık..eninde sonunda oraya döneceğimizi bilerek.. Çok azımız dönmez…
Dönülse de dönülmese de fark etmez. Aşk bir kere kapınızı çaldı mı sizi asla terk etmez. Üzerinden ne kadar geçerse geçsin o an’ın özgür coşkusu ömür boyu size yoldaş olur. Kimi zaman sessizleşir kimi  zaman coşar ama o hep oradadır. Asında özlenen bu çoşkuyu yaşadığınız

DüzenleBİR LAHZA AŞK

Beraber geçen zaman içinde sadece bir an’ın, bir lahza’nın bile olsa gerçek…yaşanan..hissedilen olduğuna   inanabilmek isterdim..An’ı yaşamak demiştin..bırak kendini an’ı yaşa…an’ların birikimi değil mi mutluluk??  Ne dün var ne yarın, ne öncesi ne de sonrası ..sadece o an..o kare..o resim..
Anı denizinin içinde yüzen bir kare’m /iz var mı bilmek isterdim..bilmekten öte inanmak isterdim.. Yoksa hiç kayda bile değmeyen flu karelerin çöpe gittiği gibi çöpe mi gidecek an’ı’larımız..hiç yaşanmamış, hiç olmamışcasına….Oysa ki benim an’larım var..kare’lerim var..hiç biri biz değil ama ben olduğum…sana dokunduğum..yüreğime koyduğum…içimde hissettiğim..derin kestiğim… acıyan..acıtan…ama  bir kare var ki en çok sevdiğim…işte o bir an..bir lahza…seni tümüyle hissettiğim…seni sevdiğim…sana söylemediğim…sustuğum..susacağım…benim olan…bana olan..bana kalan…
Neden sorusu beynimin içini kemiriyor..Neden?? ..neden..?? neden ben?? Benden ne alabilirdi?? Ben ona ne verebilirdim? Ne umdu benden?? Neden beni seçti??  Boş zamanın beraber tüketileceği, vakit geçirilecek  bir oyuncak mı?? Kırılsa da önemi olmayan… tamire bile gerek duymadan direk çöpe atılacaklardan..hem paha da hem mana da değersiz…O  ilk heyecanda olmak istenilen sevgili rolü ben su koymasaydım ne olacaktı acaba?? Sonraları nedense bir türlü bir daha yakalanamayan(bir daha hiç ben’imle kal denilmeyen) ama nedense de tamamen kopulamayan…
Benim canım acıdı… çünkü seni sevdim…her şeye rağmen..herkese karşı…kurallara  aykırı..dünyaya kafa tutarcasına … bir an’lığına bile olsa… tüm imkansızlığınla bir lahza aşk’tın sen… muhtemelen benim yarattığım… gerçekte var olmayan… Benim içim rahat..benim duygularım, duramayışım, duruşum, gelişim, gidişim,gülümsemem içtendi ..sana dokunuşum, seni öpüşüm gerçekti.. ben gerçektim...  Ben oradaydım ve AN’ı yaşadım…