18 Temmuz 2011 Pazartesi

HER İNSAN KENDİ IŞIĞI İLE DOĞAR

“Kimi insan ışığı ile beraber doğuyor” dedi arkadaşım Muş doğumlu 23 yaşındaki dans hocasının  hikayesini anlatırken. Doğru dürüst okumadığı için bir tanıdıklarının açtığı dans okuluna hademelik yapsın diye verilen çocuk , bu gün elinde iki laptop ve çizelgelerle verdiği özel ve grup derslerini organize etmeye çalışan başarılı bir dans hocası. Seneler evvel geldikleri İstanbul’da  yerleştikleri semtin dışına adım atmamış, Taksim’i bile görmemiş bir anne babanın , kendi gelenek ve görenekleri, adetleri, töreleriyle yoğrulmuş bir ailenin oğlu olduğu düşünülürse gerçekten “ışıklı” doğmuş olmalı diye düşünüyor insan…
Çok etkileyici bir hikaye anlatılan ama nedense ben hikayenin ışıltılı koridorlarında ilerlerken arkadaşımla beraber, onun “kimi insan ışığı ile beraber doğuyor” yorumundan sonra ayrılıyorum hikayeden… “Kimi insan da karanlığı ile beraber mi doğuyor yoksa?”  diye geçiyor aklımdan. Ne yaparsa yapsın bir türlü aydınlığa ulaşamayan, aslında belki de ulaşmak istemeyen, ulaşsa bile aydınlıkta ne yapacağını bilemeyen, karanlık dehlizlerin insanları var yaşamda. Yaşamları üst üste gelen talihsizliklerle dolu, iyi yaşanan birkaç günün bile bir sonra başa gelebilecek şanssızlığın tedirgin bekleyişi ile gölgelenen insanlar…
Başka bir arkadaşım ise herkesin aslında ışığı ile beraber doğduğunu ama  zamanla yaşananlardan parlamayı unuttuğunu söyledi. “ Işık hep orada ama fark etmek lazım “ dedi. Bana daha yakın geliyor bu düşünce. Doğduğumuz andan itibaren günümüzün çok bilmiş ebeveynleri  ki bende bunlardan biriyim, çevre , toplum gibi dış etkenlerle bir kılıfa sokuluyoruz. Bize biçilen elbise ile büyüyoruz. Bazen bol bazen de dar geliyor bu elbiseler. Bol gelirse üstümüze otursun diye çabaladıkça çabalıyoruz, dar gelirse de bir sıkıntı ki sorma gitsin. Oradan çekiştiriyorsun olmuyor, buradan çekiştiriyorsun oturmuyor. Hep bir yer açık..Nadiren insanın üstüne tam oturuyorlar.. Yetişkin olduğumuzda kütüphanemizde onlarca kişisel gelişim kitabı, o psikolog senin, bu anti-depresan benim ,reiki, yaşam koçluğu , doğru nefes alma teknikleri vs kursları onun dolanıp duruyoruz. Baktık olmuyor eskiden Allah’a havale ederdik şimdilerde ise moda evrene havale etmek. Evren’e isteklerimizi gönderdikçe gönderiyoruz..Aman dikkat evrene gönderirken mesajını cümleni düzgün kuracaksın.Sonra mazallah yanlış anlar, yanlış yollar evren sana isteğini..Sonra bekle dur..Gönderdin ya isteğini sen bir şey yapma, o yapacaktır bir ara nasıl olsa!
Velhasıl hep bir yerlerden medet umma durumu..Halbuki “ışık” kendi içimizde..Onu bizden başka kimsenin bulması, parlatması,yakması mümkün değil.. Hani Mevlana’nın bir sözü vardır “ sen ne anlatırsan anlat karşıdakinin anladığı kadardır “. Şu kişisel gelişim kitaplarını da okurken gene kendimiz kadar anlıyoruz aslında. Biz o an neredeysek ne kadarsak o kadar verebiliyor kitap bize..Belki zaten bildiğimize bir farkındalık yaratıyor ama o kadar işte. Ha bu da bir şey..Tamam kabul.  Demem o ki  iş kendimizde bitiyor. Kendimizi bilmek, kendimizi kabul etmek, kendimizi sevmekle başlıyor her şey. Murathan Mungan “ Bunaldım kendisiyle boğuşmasını başkasında çözmeye çalışan insanlardan “ diyerek ne güzel özetlemiş durumu. Kendimizi sevip kabul ettikçe ışığımızın kendiliğinden parlayacağına, enerjimizin tavan yapacağına inanıyorum ben. Bu noktaya gelebildik mi gerisi de kendiliğinden gelecektir nasıl olsa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder